Halkidiki yazısının ilk bölümü, giriş ve Athos Yarımadası için tıklayın...
Ormos Panagia
İkinci bacağa geçme vakti geldi artık. Hedef, Sithonia’da Ormos Panagia (12) köyü. Sabah denizini otelde yapıp küçük bir atıştırmalık ile öğlen 2 gibi koyulduk yola. İkindi frappelerimizi Ormos’da limanda içtik. O esnada yanaşan günübirlik turların kalabalığı, manastır turuna iyi ki çıkmadık dedirtti.
Fakat günün kalanı Ağustos nedeni ile otel aramakla geçti. Yol üzerinde gördüğümüz 20 motele telefon edip Vourvouru‘ya (13) kadar geldik, cevap aynı “full”. Bu arada bazı fırsatçıların normal sezonda 40 Eur edecek bir odaya 110 Eur istemelerine bile şahit olduk. Mutlu son booking.com sayesinde geldi. Ormos içinde Archontariki Studios’ a yerleştik. “Başından baksaydın ya booking’e!” diyeceksiniz, kesinlikle doğru, bazen çok bilmek sıkıntı yaratıyor. “Nasıl olsa daha iyisini, hem de manzaralısını buluruz” dedik, olmadı.
Fakat Archontariki ağaçlar içinde, çok güzel bir mekan çıktı. Kesinlikle tavsiye ederiz. Bu sefer tekneyi, şehir içindeki bir seyahat acentasından ayarlayıp yemeğe geçtik. Kiralama işinde bir gün evvelden rezervasyon yapmak kesinlikle gerekli. Ormos da çok küçük, şirin bir köy. Kumsalda yanyana 3 restoran var. Bizim seçimimiz daha önceden bildiğimiz Avra oldu (iskeleye en yakın olan). Ortam zaten mükemmel, akşam ışıkları büyüleyici, yemekler de tam puan aldı.
Ertesi günkü tekne turumuz için odada kremalı börekle kahvaltı edip, bir gün önce acentadan aldığımız tarife uyarak tekneyi alacağımız Vourvouru’ya geldik (14).(Kremalı börek limanın tam karşısında minimarketin yanındaki pastanede, Ormos’ta kalıyorsanız kaçırmayın, Yunanistan’ın en güzel kremalılarından biri).
Yine aynı küçük denizcilik eğitimini alıp, yola koyulduk. Gene gidilecek çok yer var, ama bu sefer tecrübeli olduğumuzdan (daha önce bu turu yapmıştık) en iyileri seçtik. Önce Vourvouru plajlarına yöneldik. Aslında bir çok yerde yanlış yazıyor, adı Karydi plajı (15). Çok güzel kaya oluşumları ve kumu var, yalnız bu plajda kuma tekneyle yanaşmak yasak, yüzdükten sonra tekneye sudan çıkmalısınız. Çok kalabalık olduğundan ilk yüzme molasını bir arkasındaki Mikro Karydi plajının burnunda verdik. Suyun güzelliğini zaten fotoğraflar anlatıyor.
Sonraki hedef “Blue Lagoon” (16). Evet burada da blue lagoon var, yalnız burası Ouranapouli’ye göre daha küçük ve daha kalabalık bir boğaz, ama su yine de mükemmel; görmeye değer.
Bu programdaki sıkıntı, restoran seçeneklerinin Vourvouru koyunda olması; dolayısıyla yemek için koy içine geri dönmek zorundasınız. Bu tura atıştırmalıklarla çıkmak daha iyi olur. Biz ne yaptık? Kendi tavsiyemizi boşverip kalamarın çağrısına uyduk ve Paris restoranın (17) kumsalına yanaştık. Taverna kesinlikle buna değdi; yine 10/10.
Yemek sonrası fazla vaktimiz kalmadığından Diaporos’un güneyindeki küçük adacığa (18) demirledik. Burası kalabalıktan uzak, üstelik sahile yanaşabileceğiniz 3 metrelik bir mini plajı bile var. Mükemmel geçen günün sonunda, Ormos’ta “On the Rocks” barda biraz notlarımızı düzenleyip, dünden pek memnun kaldığımız Avra Taverna’da günü kapadık.
Ormos Panagias’ta sadece dört restoran var. Buraya 4km mesafedeki Agios Nikolaos (19) dağ köyü ise bu açıdan çok daha zengin. Üstelik Cuma günleri herkes şehir meydanına toplanıyor ve eğlence düzenleniyormuş, ama hem Cuma’yı denk getiremediğimizden, hem de kumdaki masaların huzurunu bir daha yaşamak istediğimizden Ormos’da kalıyoruz.
Neos Marmara
Ertesi gün hedef Sithonia’yı araba ile turlayıp Sikia civarında bulduğumuz yerde kalmak. Önce pek meşhur Portakali (Orange) Beach’te (20) duralım diyoruz, fakat bırak plajı, otoparkta iğne atsan yere düşmüyor. Dünden denize doymuşuz zaten, devam… Sarti ‘ye (21) geliyoruz.
Uzun bir plajı ve Athos dağına bakan mükemmel bir manzarası olsa da, Ölüdeniz ya da Gümbet gibi sonradan turizm nedeni ile mecburen şehirleştiği o kadar belli ki, bizi hiç çekmiyor. Yine de şunu söyleyelim, beachleri ve arka yoldaki lounge barları ile sosyalleşmeye uygun bir mekan olduğu belli. Ormos’tan çok daha kalabalık ve hareketli. Yolun devamında, dağa çıkmaya başladığınızda, en uç noktaya doğru, sol tarafta Panorama Kalamitsi (22) diye bir tesis var. Dışarıdan birşeye benzemiyor, hediyelik eşya dükkanı gibi. Vadi tarafına geçince yarısı restoran, yarısı bahçe. Burada kesinlikle durup bir bira/kahve molası vermelisiniz, manzarası harika.
Devamında, daha önceden bildiğimiz Porto Kuofo’yu da pas geçiyoruz. Sonraki yerleşim Toroni’de (23) artık yer arayalım diyoruz. Tabii ki Ağustos ayında tüm Toroni kucağını açmış bizi bekliyor :). Kös kös Neos Marmaras‘a (24) kadar devam edip zar zor bir otele yerleşiyoruz. Bütün burnu dolaşıp kalacak bir yer bulamamak üstün bir başarı tabii ama, bu biraz da Sithonia’nın yapısından kaynaklanıyor. Çok fazla tesis yok, bazı yerlerde sadece kampingler var. Yunanistan’ın kamping konsantrasyonu en yoğun bölgesi belki. Sonuç olarak da mükemmel korunmuş bir doğa çıkıyor karşımıza.
Neos Marmaras, Sithonia’daki en büyük şehir; ne var ki en güzeli değil. Müthiş kalabalık. Restoranların çoğu turistik ötesi. Çok güzel bir sahil yolu var. Özellikle limandan yukarı Nikiti tarafına doğru yürüyün, güzel evlerin olduğu sakin bir bölge. Kalacaksanız bu bölgede kalın. Restoran için ise, geceleri park yeri olarak kullanılan kilise ve okul bahçesinin arkasında gizli kalmış bir cennet var, Petros Fish Taverna. Yürüyüş yolunun arkasında kaldığı için kimse bilmiyor, sakin ve denize yukarıdan bakar konumda. Yemekler süper değil, ama Neos Marmaras’ta daha iyisi zor zaten.
Parti zamanı
Sonraki gün tekrar Toroni tarafındaki ıssız plajları keşif yolundayız. Artık İstanbul’dan beri arka koltukta taşıdığımız şemsiyemiz kullanılacak. Bu bülümü de tekne ile gezmek mümkün, fakat abiler, Ouranopouli’de 50, Ormos‘ta 75 olan tekneye burada 100 Eur isteyince, gerekli nağmeleri sayıp arabada kalıyoruz.
Burası adanın en yeşil bölümü belki de. Ne var ki Google Maps’teki harita güncel değil, birçok yolun girişi toprak yükseltilerle kapatılmış. Orman yangınlarına karşı bir önlem olabilir diye düşündük. Toroni’ye doğru anayoldan devam ederken, Porto Carras sapağından sonra açık olan ilk asfalt yoldan sağa dönün, orman içinden denize kadar indikten sonra karşınıza çamlar arasına sıkışmış bir sürü koy çıkacak.
Bazı yerlerde park etmiş arabalar, bölgeyi bilenlerin patikalardan aşağı indiğinin göstergesi. Biz yolu bilmediğimizden dikenlerle haşır neşir olmak istemedik. Karşımıza ilk çıkan medeniyet, Agia Kriaki (25) oldu. Bu koyda oldukça büyük bir kamp alanı var, günlük giriş 5 Eur istediler. Şemsiye dahil mi bilmiyorum, ama biz sahildeki kalabalığı görünce mekan güzel olmasına rağmen caydık. Devam edince Simos Taverna tabelasını göreceksiniz, burada hem rahat ulaşılabilecek bir plaj, hem de çam gölgeleri var. Önceki koylar kadar zahmetli değil ve kimsecikler yok. Sahil yolundan devam edince Panos Taverna var ki, bu tatilin en önemli lezzet duraklarından biri oldu. Daha sonra karşınıza çıkan ikinci koy Poseidon Otel ve Las Bandidas Beach’in olduğu (26) yer.
Yol burada son bulduğundan, molamızı burada verdik. Önce şemsiye kuma gömüldü, biraz okuma yapıldı, denizden sonra karnımız acıkınca çam gölgesindeki Panos’a geri dönüldü.
Yemek sonrası siesta için Bandidas’ın şezlonglarını seçtik tabii ki. Kullanımı ücretsiz, mutlu olmaları için bardan harcama yapmanız gerekli. Çalan müzik de güzel olunca (soft rock klasikleri) üzülmesinler diye Mohito içtik biz de, yoksa hiç sevmeyiz 🙂
Mini beach party ile günü kapayıp şehre döndük. Demet’in bütün “Yok artık, tekrar yemek yiyemeyiz!” nidalarına karşı istikrarla mücadele edip, yürüyüş vaadiyle akşam yemeğine ikna ettim. Bu sayede de çok güzel bir keşif yapmış olduk.
Neos Marmaras‘a, Nikita’ya doğru 20 dk. yürüme mesafesinde, Paradiso (27) isimli çok şirin bir tatil yerleşkesi var. Deniz kenarında yan yana evler ve tavernalar. Burada, şehrin keşmekeşinden uzak, kumsal üzerinde çok keyifli bir akşam yemeği yedik. Sonra da tekrar yürüyerek Neos Marmaras’a döndük.
Nea Roda
Altı ful günün sonunda eve dönme vakti geldi çattı. Günün büyük kısmını Halkidiki’de geçirip, bölgeyi akşam terketmek istedik. Hedef, gelişte gönlümüzde yer eden Nea Roda (11) kasabası. Denize girip, vakit geçirmek için buraya yakın Voulitsa Beach‘i (27) seçtik.
Şemsiyeler ücretsiz, hafif müzik ve bir snack bar var, memnun kaldık. Fakat dönüşte, liman ağzında gördüğümüz Krystalis Beach bar restaurant gönlümüzü fethetti (bir dahaki sefere artık). Müzik yok, deniz daha güzel, üstelik arkasında kendi tavernası var. Bölgedeki son yemek için, Nea Roda’da ilk sefer memnun kaldığımız “Ο Θαλασσο-λυκος” ta aynı Gyros menüsünü seçtik.
Sonuç olarak, üçüncü kez geldiğimiz Halkidiki’den, Ağustos kalabalığına rağmen memnun kaldık. Araçla Yunan seyahati yapmak isteyen herkese de tavsiye ederiz.
Keyifli seyahatler!