Bazı insanların ilk bakışta dikkat çeken, sonradan gözün alıştığı bir güzelliği varken, bazılarınınki ise tanıyıp zaman geçirdikçe, konuştukça belirginleşir. Gezip gördüğümüz yerler için de benzer tanımlamayı yapmak mümkün. Ayak basar basmaz mest olup, çarçabuk, hevesle gezip tükettiklerimiz; bir de zaman geçirdikçe, arka sokaklarını, gizli güzelliklerini, ruhunu keşfettikçe hayran olup, bırakıp dönmek istemediklerimiz. Nisyros, ulaşımın zorluğu, volkanik bir ada olmanın yarattığı coğrafi engeller gibi sebeplerle turist akınlarının dikkatini çekemeden mesafeli ve gizemli kalmış, şans verip keşfettikçe insanı etkileyen bir Dodekanes güzeli.
Burada birçok Yunan Adası’nda görmeye alışkın olduğumuz hareketliliği bulmak mümkün değil. Bütün gün şezlong keyfi yapabileceğiniz organize plajlar, sabaha kadar eğleneceğiniz tıklım tıklım gece klüpleri, sınırsız sayıda tavernalar yok. E peki ne mi var Nisyros’ta? Öncelikle Santorini’nin ününün gölgesinde kalmış çok önemli bir özelliği var ki o da aktif bir volkan olması. Volkanik toprak özelliğinden ötürü de oldukça zengin bir floraya sahip.
İç taraflarına doğru ilerledikçe, tepeler boyunca etkileyici doğa manzaraları çıkıyor karşınıza. Araba trafiğinin pek az olması nedeniyle doğa yürüyüşü sevenler ve doğa fotoğrafçıları için de cennet niteliğinde. Doğaya, huzura, yavaş yaşama özlem duyuyorsanız, bir kez gördükten sonra tekrar gelmek isteyeceğiniz adalardan biri.
Nisyros’a nasıl gidilir?
Adada havaalanı olmadığı için tek yol denizden feribot ile ulaşmak. Biz Bodrum-Kos arasını feribotla geçip, yine Kos’dan Dodekanisos Seaways’e ait bir gemi ile yaklaşık 1 saatte adaya ulaştık. On İki Adalar’ın herhangi birinden bir diğerine Dodekanisos Seaways feribotlarıyla ulaşabilirsiniz.
Karşıda Tilos AdasıTürkiye’den çıkış yapmıyorsanız adaya Kos üzerinden gitmek zorunda değilsiniz, başka bir adadan da ulaşabilirsiniz. Kos’tan hergün sefer bulunmuyor. Seferleri iyi çalışmanızı tavsiye ederiz. Hele de Yunanistan’daki ekonomik krizden sonra birçok iptaller oldu, dikkatlice incelemekte fayda var. Tarihe göre, adalar arası farklı birçok sefere bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Nerede kalınır?
Pek tabii ki turizmin nimetlerinden nasibini almamış olan adada konaklama alternatifleri de pek zengin değil. En fazla seçenek, limanın, kafelerin ve tavernaların bulunduğu, adanın en canlı yerleşim merkezi olan Mandraki’de mevcut. Biz limandan iner inmez hemen sol taraftaki Three Brothers otelde kaldık. “Konfor olmasa da olur, temiz olsun, deniz manzarası olsun yeter!” diyorsanız memnun kalacağınız bir yer burası. Birçok kafe ve tavernaya da 10 dk yürüme mesafesinde. Nisyros’da konaklama ve plaj hususunda beklentiyi yüksek tutmamanız gerektiğini belirtmek gerekir.
Nerelere Gidilir?
Mandraki
Mandraki, tüm feribotların yanaştığı, dolayısıyla adaya ilk ayak basacağınız liman. Aynı zamanda Nisyros’un merkez şehri. En fazla otel, kafe, bar, taverna seçeneğini bulabileceğiniz, kendince (!) adanın en hareketli bölgesi. Şehri tepeden izleyen, volkanik kayalar üzerine inşa edilmiş bir kale ve bu kalenin içinde konumlanmış bir manastır (Panagia Spiliani) fark edeceksiniz.
Biz üşengeçlik edip çıkmadık, ama sonradan Mandraki’nin tepeden çekilmiş fotoğraflarını görünce yaşadığımız pişmanlığı siz yaşamamak için 150 metre kadar yukarıya çıkıp, gün batımını ve Mandraki’yi manastırın olduğu o tepeden izleyin. ”Yok ben de çıkmam!” derseniz, gün batımını sahildeki barlardan birinde oturup, güzel müzikler eşliğinde izlemeyi kaçırmayın.
Şehirde birçok lounge bar olmasına rağmen gece klubü havasında bir mekan yok; dolayısıyla adada gece hayatı yok diyebiliriz. Öğle ya da akşam yemekleri için en fazla alternatif burada mevcut. Güneşi bir barda batırıp, birkaç adımda yemek yiyeceğiniz yere ulaşabiliyorsunuz. Şehir dedik, adanın merkezi dedik ama üç beş taverna ve bar ve adet yerini bulsun diye alışveriş yapılacak bir iki dükkandan fazla birşey görmeyi ummayın. Bununla birlikte volkanik taşlardan yapılmış otantik evler, yüksek kayalar ve huzursuz bir denizin verdiği etkileyici bir şiirselliğe sahip; boş boş seyrederken bile canınız sıkılmıyor.
Volkanik Krater (Stefanos Krateri)
Nisyros’daki volkan, 1422 yılındaki ilk şiddetli patlama dahil bu güne kadar dört kez patlamış, dünya üzerindeki en büyük volkanlardan biri. Bu patlamalarda oluşan en büyük ve en etkileyici krater ise 260 metre çapında, 30 metre derinliğindeki Stefanos krateri. Adaya gelen turistler için de önemli bir çekim merkezi. Yaz aylarında Kos çıkışlı günübirlik turlar düzenleniyor.
En son 1888 yılında yoğun dumanlı ve gazlı, zararsız bir püskürtme yaşanmış. O gün bu gündür fokurdamakta olan kratere (gerçekten sesini duyabiliyorsunuz! ) oldukça virajlı tepelerden ulaşılıyor. Tur otobüsleri haricinde tek yol kiralık araba ya da motosiklet. Yürüyüşçü olsanız dahi kratere inen virajlı yollar zorlayıcı olabilir. Kraterin yakınına ulaştığınızda girişte bilet satılan yerde kafeterya ve tuvalet de mevcut. Biletinizi aldıktan sonra ise bacaklara kuvvet sıkı bir iniş bekliyor sizi. Krater duvarlarını kaplayan binlerce yıllık kayalıklar biçimsizliği nedeniyle biraz tehlikeli.
Burada en önemli hatırlatma ayakkabılar için yapılabilir. Yanınızda kalın tabanlı ayakkabı ya da terlik getirmek inişi ve orta yüzeydeki yumuşak toprakta yürümenizi kolaylaştıracaktır. Anlattıklarımız cesaretinizi kırmasın; kraterin ortasına kadar yürüyüp, yerin altında yaklaşık 100 derece kaynayan gazın yumuşattığı toprakta yürüyüp o ürkütücü hissi yaşayın. Krater yüzeyinde değil de bir an için Mars’ ta yürüdüğünüzü hayal etmek de hoş. Hayal gücü işte :).
Zemin ısı sebebiyle öğle saatlerinde daha da yumuşuyor. Hem sıcak havadan, hem de Kos Adası’ndan günübirlik gelen turist kalabalığından kaçınmak adına krateri gezmek için sabah saatlerini tercih etmenizde fayda var. Bir taraftan sıcak toprakta yürümenin heyecanı, diğer taraftan zemindeki bacalardan çıkan, geniz yakıcı, kesif kükürt kokusu; şartlar ağır, ama insan ömründe kaç kere homurdayan bir mağmanın üstünde yürüme fırsatı yakalar ki? 🙂
Nikia Köyü
Adanın güney ucunda, kraterin kıyısında yer alan Nikia köyü bir taraftan uçsuz bucaksız Ege Denizi’ne, diğer taraftan adanın tam ortasındaki kratere tepeden bakıyor. Tertemiz beyaz boyalı evlerin sıralandığı daracık sokakları, taş mozaikli şirin meydanı ile sıradan bir dağ köyünden ziyade elde yapılmış bir maketi andırıyor. Köy meydanına geldiğinizde ilk dikkatinizi çekecek olan mozaik zemin döşemesinin 19.yy’da Nisyros doğumlu ünlü bir sanatçı olan Paschalis Paschalakis tarafından yapıldığını öğreniyoruz.
Köyün birçok noktasından nefis manzaralar yakalamanız kaçınılmaz. Buraya kadar gelmişken mutlaka görmeniz gereken bir diğer yer ise Volkanoloji Müzesi. Sıkıcı ansiklopedik bilgiler vermekten ziyade üç boyutlu görseller, simülasyonlar, fotoğraflar ve volkanik kaya parçaları gibi örneklerle gezmesi oldukça keyifli bir müze. Baktınız karnınız acıktı, hiç düşünmeden müzenin hemen karşısındakı Andriotis restoranda bir masaya yerleşin. Köyün kendisi ve bu restoran öyle sessiz ve huzurlu ki, uçsuz bucaksız Ege mavisine bakarken, bir taraftan da sessizliği dinleyip, sadece tat değil tüm duyularınızı mutlu edecek bir yemek yiyebilirsiniz.
Pali
Mandraki limanında doğal bir barınak olmadığından yatlar için marina buraya inşa edilmiş. Kendi teknenizle gelirseniz tek sığınak burası; doğal olarak da yatçılara hizmet verecek şekilde gelişmiş küçük bir balıkçı köyü. Sahilde sıralanmış 3-5 restoran ve kafeteryadan başka birşey yok. Biz pek sempatik bulmadık. Mandraki çok daha özgün.
Emborios
Nikia benzeri şirin bir dağ köyü olduğunu duyduk, fakat vakit darlığından biz gidemedik, siz vaktinizi burayı da görecekmiş gibi ayarlayın.
Nerede denize girilir? Nysisros plajları
Alışık olduğumuz anlamda plaj görüntülerini ( şezlong, şemsiye, bar vs.. ) Nisyros’da görmek mümkün değil. Volkanik özelliğinden ötürü adayı çevreleyen sahiller siyah renkte çakıl ve kayalık yapıda. Şayet bizim gibi plajdan ziyade denizin temizliği ve güzelliği ile ilgileniyorsanız, bu doğal şartlardan memnun kalmanız pek mümkün. İlle de plaj olun derseniz Mandraki yakınında bir yer olduğunu bazı kaynaklardan okuduk, fakat biz gitmedik, orayı arayıp bulabilirsiniz. Biz krateri görmeye gittiğimiz gün Nikia köyünün aşağısında, sahil tarafında eski bir liman köyü olan Avlaki’de denize girdik.
Burası adaya gelen birçok turistin bilmediği, ulaşamadığı saklı bir cennet niteliğinde. Kum veya çakıl yok, sadece kayalar ve beton bir iskele var. Merdiven olduğundan, denize girip çıkması zor değil. Bir de aracı bıraktığınız yerden ciddi sayıda basamakla iniyorsunuz iskeleye. 1950’li yıllara kadar açıktaki büyük gemilerden bu limana yiyecek ve çeşitli ihtiyaç malzemelerini taşıyan botlar yanaşır, buradan da eşek sırtında yukarıdaki Nikia köyüne taşınırmış, yani Nikia’nın limanıymış. Büyük bir depremde köyün önemli bir kısmı denizin altında kalınca, şimdiki terk edilmiş eski köy niteliğine bürünmüş. Sakinliği, kıyıda yükselen siyah süngerimsi volkanik taşları, denizin olağanüstü güzelliği ile Avlaki vahşi bir güzelliğe sahip.
Özetle Nisyros, yerin altında fokurdayan volkanın kızgın enerjisine meydan okurcasına dingin, kendi halinde, telaşsız bir Yunan adası. Biz özleyecek kadar çok sevdik!
gerçektende görülmesi gereken bir yer..paylaşımınız için teşekkürler