Uzun yıllardır Yunan Adalarını gezdiğimizi bilen dostlarımızdan, gördüğümüz ya da henüz görmediğimiz birçok ada ile ilgili soru alırız. Bugüne kadar en çok sorulanlardan biri ise Sakız Adası oldu. Gelgelelim, Türkiye kıyılarına sadece yarım saat uzaklıktaki bu komşu adaya henüz neden gitmemiş olduğumuzun cevabını onca zaman ne kendimize, ne de bunu duyunca şaşıranlara verebildik.
Ağustos ayına denk gelen uzun bayram tatili ile birlikte Sakız ziyareti için kaçırılmayacak fırsat da doğmuş oldu. Neden derseniz; Ağustos öyle bir ay ki, mümkünse Yunan ana karasına yakın adaların yanından bile geçmemek gerekiyor, çünkü Yunanlılar çoğunlukla bu ay boyunca tatile çıkıyor. Haliyle ana karaya yakın adalar hem çok kalabalık, hem de çok pahalı oluyor. Zaten Euro’nun durumu malum. Tamam dedik, Türkiye’ye yakın adalardan birine gidelim. Tek bir ada görmek için epeyce uzun bir tatil olduğundan, bir yerine, birbirine yakın iki ada olsun dedik sonra. Midilli ve Sakız. Midilli’ye daha evvel gittiysek de, ada çok büyük olduğundan her yerini görememiştik. Bu defa daha önce gitmediğimiz yerlere uğrayarak on günlük tatilin ilk yarısını Midilli, diğer yarısını Sakız Adası’nda geçirdik.
Midilli Adası seyahat detayları için tıklayın.
VOLİSSOS
Midilli’den kalkan gemiyle, yaklaşık iki buçuk saat süren bir yolculuğun ardından akşamüstü saatlerinde Sakız Adası’na ulaştık.
(Önemli not: Sakız Adasını da Midilli gibi arabasız gezmek mümkün değil. Biz bu seyahatin başında Türkiye’den Midilli’ye kendi aracımızla geçiş yaptığımızdan, Sakız’a da yine kendi aracımızla geçtik. Şayet siz araçla geçmeyecekseniz, gelmeden önce internet üzerinden araba kiralama işlemlerini tamamlayıp adaya öyle gelmenizi, son dakikaya bırakmamanızı tavsiye ederim. Türkiye’den Sakız’a, İzmir Çeşme’den kalkan feribotlarla yaklaşık 30-40 dk da geçiliyor. Feribot seferleri düzenleyen firmalar: Ertürk Lines, Turyol ve Chios Sunrise Tours.)
Günün erken saatleri çoktan geride kaldığından, tarihi köyleri ve plajları keşfetmeyi sonraki günlere bırakarak, kıvrım kıvrım virajlı dağ yollarını aşıp, otelimize ulaştık. İlk iki gece konaklayacağımız Zorbas Oteli, Yannis ve Eugenia isimli dünya tatlısı bir çift işletiyor. Bizi sanki yıllardır tanıyorlarmış gibi güleç ve cana yakın karşılıyorlar.
Yolculukla geçen bu uzun ve yorucu günü, güzel bir akşam yemeğiyle kapatmak istediğimizi söylediğimizde, bize otel yakınındaki plajlarda birkaç restoran ile 45 dk yürüme mesafesinde bir dağ köyü olan Volissos’u tavsiye ettiler. Biz biraz yürüyüş yapmak istediğimizden, nispeten uzak olan Volissos köyüne gitmeyi tercih ettik.
Otelden köye uzanan birbirine paralel iki yol var. Biri araba yolu, diğeri ise toprak bir yan yol. Hangisinden yürüsek diye düşünürken maceracı tarafımız bizi çam ağaçlarının arasından geçen, akşam karanlığı bastığı için de neredeyse zifiri karanlık olan yan yola soktu. Nihayetinde, ışıklandırması olmayan bu yolda, ay ışığı rehberliğinde, iki buçuk kilometrelik romantik bir yürüyüş yapmış olduk.
Yasemin kokulu taş sokaklar, üç beş taverna, minik, otantik bir fırın, ve bir de yürürken ışıklarını gördüğümüz Bizans kalesinden ibaret bir köy Volissos. Yürüyüş sonrası iyiden iyiye acıktığımızdan, kısa bir köy turu atıp, gözümüze ilk kestirdiğimiz Taverna Giaouzaki‘ye oturduk.
Gerçek bir şef olan restoran sahibinin elinden yediğimiz yemekler bize tabakları sıyırttı. Böyle bir yemeğin arkasından otele yürüyerek döneceğimiz için memnunuz. Bu defa gelirken yürüdüğümüz yoldan değil, paralelindeki ışıklı araba yolundan yürüdük. Saat itibariyle pek araba geçmediğinden yürüyüşümüz yine sessiz, sakin geçti.
LAMPSA, METOCHİ ve TİGANİ PLAJLARI
Sakız Adası oldukça büyük bir ada. Mesafeler birbirine uzak, yollar uzun ve dolambaçlı. Tamamını tek bir noktada konaklayarak gezmek oldukça zor; dolayısıyla Zorbas otelin konumu kuzeye yakın bölgeleri ve çoğunluğu adanın batı kıyısında olan bakir plajları görmek için çok uygun. Otel, adanın tam olarak kuzeybatısında, Lefkathia ve Limnos plajlarına ve Limnia limanına kısa bir yürüyüş mesafesinde.
Odaların her biri, yüksek çam ağaçlarının arasından deniz manzarasının görüldüğü tablo gibi bir bahçeye açılıyor. Ortam sessiz ve huzurlu. Sahiplerinin huzuru ve sıcaklığı belli ki mekanın ruhuna yansımış. 2018 Ağustos ayında tek gece için 45 Eur ödediğimiz oda, bizce fiyat kalite oranı açısından da gayet iyi.
Otelin yakınındaki plajlarda ve limanda birkaç restoran olsa da, biz ilk gece yediğimiz şahane yemekten sonra, ikinci akşam da Volissos’taki Taverna Giaouzaki‘de yedik; o nedenle bölgedeki diğer restoranlar hakkında fikir edinemedik.
Sabah uyandıktan sonra kısa bir süre balkonda manzara keyfi yapıp, kahvaltı için Limnos Beach’teki Ammos Cafe‘ye gittik. Yanımızdaki kalabalık masa yüzünden servisin yavaşlığı hariç mekandan memnun ayrıldık ve vakit kaybetmeden adadaki plaj turumuza başladık.
Sakız Adası’nda plajlar, diğer Yunan Adalarında olduğu gibi organize ve organize olmayanlar diye ikiye ayrılıyor. Organize olanlarda şezlong, şemsiye, büfe, restoran, duş, vs. mevcut iken, organize olmayan plajlarda hiçbir şey yok; sadece bakir doğa ve siz. Cem de, ben de sakin ve doğal ortamları sevdiğimizden, bizim önceliğimiz organize olmayan, doğal plajları keşfetmek. İlk durağımız, bulunduğumuz noktaya yakın olan Lampsa Plajı.
Lampsa, doğal ortamı, upuzun kum plajı ve berrak deniziyle sakinlik sevenler için kaçış yeri olabilir. Plajda gölgelik olmadığından giderken yanınıza şemsiye almayı unutmayın. O sırada rüzgar ters estiği için, canımız denize girmek istemeyince sıradaki plaja devam ettik. İkinci durağımız Metochi Plajı. Burada günün ilk deniz molasını verdik. Bizden başka kimsecikleri göremediğimiz plajın en güzel tarafı, gölgelik vazifesi gören ılgın ağaçlarının olması. Deniz pırıl pırıl, fakat girmesi biraz zor. Plaj da, deniz de çok taşlık ve çocuklu aileler için pek uygun değil.
Deniz sonrası kuruyuncaya kadar biraz kitap okuyup, sonraki durağımız olan Tigani Plajı‘na gittik.
Tigani plajının denizi çok güzel. İri çakıl taşlı plajda ağaç gölgesi olmadığından, arabanın bagajında duran şemsiyemizin Sakız’da ilk boy gösterdiği plaj aynı zamanda. Burada epeyce vakit geçirdikten sonra, bugünkü plaj turumuzu sonlandırıp erken akşam yemeği için otele geri döndük. Yemek için adresimiz yine bizim köy, yani Volissos köyü.
Bir gün önceki gibi köye yine yürüyerek gittik. Giderken de yol üstünde rastladığımız bir badem ağacının bütün bademlerini, ertesi gün plajda yemek üzere ceplerimize doldurduk :).
Köye vardığımızda diğer restoranlara haksızlık etmiş olmayalım diye oturmadan evvel teftiş turuna çıktık. İlk durak, Tripadvisor notu yüksek restoranlardan biri olan Fabrika. Notu ne kadar iyi olursa olsun, mekan çepeçevre sarmaşıklarla kaplı olduğu için bize çok klostrofobik geldi. Şöyle bir bakıp hemen çıktık. Diğerlerine de hızlıca göz attıktan sonra, hislerimizin bizi yanıltmadığına karar verip Giaouzaki‘ye oturduk.
Bu akşamki mönüde, şarap sosunda ahtapot, haşlanmış börülce, fırında peynirli patlıcan, karidesli linguini ve köfte var. Şefimiz yine döktürmüş. Yemekten sonra yürüyerek otele çok yakın olan Limnia limanına indik. Önünden geçerken Sail Inn bardan gelen müzik hoşumuza gidince akşamı burada kapattık.
ELİNDA PLAJI, LİTHİ ve VESSA
Bu sabah erkenden uyandım. Manzaranın ve huzurlu dinginliğin tadını çıkarmak için balkonda biraz kitap okumaya karar verdim. Beni gören otel sahibi Yannis niyetimi anlamış olacak ki, yeni demlenmiş kahve ikram etti. Biraz sonra Cem de uyanınca, ona da hemen bir kahve getirdi. Kahve yanına birkaç gün evvel Midilli’deki bir fırından aldığımız kurabiyeleri kahvaltı niyetine atıştırıp, çok severek kaldığımız bu güzel otele veda ederek, vakit kaybetmeden yola koyulduk.
Bugünkü ilk durağımız adadaki doğal plajlardan biri olan Elinda Plajı. Plajda gölgelik yapacak ağaç olmadığından şemsiyemiz yeniden bizi onurlandırıyor.
Bu güzelim plajda uzun vakit geçirmek isteyeceğinizi tahmin ederek, yanınızda içecek ve atıştıracak birşeylerle gelmenizi tavsiye ederim. Biz bir gün önce ağaçtan topladığımız bademlerle idare ettik :). Deniz nasıldı derseniz; insanın girince çıkmak istemeyeceği cinsten. Su serin ve berrak. Plaj ise çakıl taşlı.
Birkaç defa denize girip çıktıktan sonra, bademler kesmemeye başlayıp da iyice karnımız acıkınca, plajdan ayrılıp öğle yemeği için yakınlardaki Lithi’ye gitmeye karar verdik.
Lithi bir balıkçı köyü. İnce kum plajı ve sığ denizi ile çocuklu aileler için oldukça rahat bir plaj. Şezlonglar ücretsiz. Yemek için plajın etrafında, türlü türlü balık ve deniz ürünleri bulabileceğiniz bir sürü restoran var. Bunların arasından biz Taverna Galera‘da yemeyi seçtik. Yediğimiz üç büyük barbun, ızgara sardalya, greek salad, kızarmış karides oldukça taze ve lezzetliydi.
Yemeğin ardından, önümüzdeki birkaç gün adanın güney bölgesini gezmek üzere aldığımız yeni otelimize yerleştik. Vessa köyündeki otelimiz Traditional House Ιanthe çok iyi restore edilmiş otantik, taş bir köy evi. Otel sahibi Yannis, evi restore eden mimarın kendisi aynı zamanda. Bir de köyün sakini olan bir ortağı var, Vassilis. Geceliğine 50 Eur ödediğimiz oda, otel- fiyat performansı açısından bizce gayet iyiydi. Kahvaltı oda fiyatına dahil değil, ama sabahları nezaketen mutfağı otel sakinlerine ücretsiz açıyorlar. Buzdolabındaki malzemeleri ve mutfağı istediğiniz gibi kullanabiliyorsunuz. (Yediğiniz bulaşıkları makinaya yerleştirmek dahil :).
Vessa köyü, konum olarak, ünlü Lithi ve Komi plajlarına, özellikle de organize olmayan doğal koylara çok yakın konumda. Köy turistik olmadığından ortam sessiz, sakin, huzurlu. Otantik bir Sakız Adası keyfi yaşamak için kesinlikle tercih edilebilir.
Akşamüstüne doğru otele yerleştikten sonra canımız deniz kenarında birşeyler içmek isteyince haritadan Vessa yakınlarında Aghia İrini Taverna‘yı bulduk. Bugüne kadar Yunanistan’da pek olumsuz deneyim yaşamadık, ama haritadan bulduğumuz bu mekan bizi biraz üzdü. Google’da gereken yorumu zaten yaptıysak da, bir gün yolunuz düşerse diye burada da bahsini etmeden geçmek istemedim. Çoğunlukla Yunanlıların olduğu bu salaş mekanda, deniz kenarındaki masalardan birine oturup servis yapacak birilerini beklemeye koyulduk. Yarım saatten fazla zaman geçmesine rağmen ortalıkta kimseyi göremeyince, mekanın içine girip birilerine bakma ihtiyacı duyduk. O sırada, köşede bir masada içki içmekte olan bir kimse, niyeyse içeri girdiğimiz için bize sert bir şekilde bağırdı. Durumu düzeltmeye çalışan kimseyi de göremeyince, ne menem bir mekandır anlamadan apar topar oradan ayrıldık.
Akşam yemeği için adresimiz Pirgi köyü. Köyü gündüz gözüyle gezmeyi ertesi güne bıraktığımız için, meydandaki Klissas Pizzeria‘da nefis bir pizza yedikten sonra günü kapatıp, Vessa’ya geri döndük.
Yazının ikinci bölümü için tıklayın.