Yazının ilk bölümü için tıklayın.
POTAMİ , DİDİMA, AVLONİA PLAJLARI
LİMENAS ve MESTA
Sabah otelde yaptığımız kahvaltının ardından bugün de plajları keşfe devam ediyoruz. İlk durağımız Potami Beach. Plaja vardığımız esnada rüzgar ters estiği ve deniz dalgalı olduğundan bu güzelim sakin plajda pek zaman geçiremeden Didima Beach‘e devam ettik.
İki küçük koydan oluşan Didima Plajı’nı ise çok sevdik. Ilgın ağaçlarının gölgesine havlumuzu serip uzunca yüzdük. Ortam sessiz ve huzurlu, deniz muhteşemdi.
Epeyce denize girip, çıkıp, kitap okuyup, sakin vakit geçirdikten sonra yemek yemek için yakınlardaki Limenas balıkçı köyüne gittik. Limenas’ta sahil boyunca birkaç tane taverna var. Diğerleri hakkında birşey diyemeyiz, ama biz O Sergis Taverna‘da yediğimiz herşeyden ve servisten çok memnun kaldık.
Karnımızı da doyurduğumuza göre artık Mesta köyünü gezebiliriz. Mesta, adada damla sakızı üretiminin ve ticaretinin yapıldığı, Ortaçağdan kalma en önemli köylerden biri. Turistik anlamda da Pirgi ile birlikte en çok ziyaret edilen köy aynı zamanda.
O çağlarda damla sakızı ticaretiyle uğraşan diğer birçok köy gibi, Mesta da sıkça maruz kaldıkları korsan işgallerinden korunma amaçlı denizden uzak bir konumda kurulmuş. Mimarisi de yine korunma amaçlı düzenlenmiş. Köyün tamamı çepeçevre surların içine, evler de sur duvarlarının arasına, birleşik nizamda inşa edilmiş. Daracık sokaklar ise istilaya gelenleri şaşırtmak amaçlı labirent şeklinde dolambaçlı tasarlanmış. Arnavut kaldırımlı, kemerli, daracık taş sokaklarda gezerken zaman durmuş gibi hissediyor insan.
Köyün içine araba ile girmek yasak olduğundan çocuklarla gezmek oldukça güvenli. Gezmeye başlamadan önce arabayı köyün girişindeki otoparka bırakabiliyorsunuz. Köy meydanında bir de kilise var. Oraya kadar gitmişken görmenizi tavsiye ederim. Köy sokaklarını iki kez turlayıp fotoğraf çektikten sonra, biz gezimizi meydandaki kafeteryada sakızlı dondurma ve soğuk kahve ile tamamladık.
Mesta’dan çıkışımız akşamüstünü buldu. Şimdi bizim için günün en güzel plaj saatleri. Akşam denizi için soluğu yakınlardaki Avlonia Plajı‘nda aldık.
Plajın denizi muhteşem, göl gibi dümdüz, serin ve tertemiz. Uzaktan ufak bir büfe ile organize bir plajmış gibi görünse de, plajda tuvalet olmadığını da belirtelim. İyice akşam karanlığı çökene kadar buranın tadını çıkardık. Otele döndükten sonra, tüm gün araba kullandığımızdan, tekrar yollara düşmek istemedik. Köyde biraz yürüyüş yapıp meydandaki restoranlardan birinde yediğimiz hafif yemekle günü kapattık.
PİRGİ ve OLİMPİ KÖYLERİ, AGİA DYNAMİ PLAJI
Bugün tatilimizin son tam günü. Otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra, adanın Ortaçağ’dan kalma en ünlü tarihi köyü olan Pirgi’yi gezmeye gideceğiz. Pirgi, adanın Cenovalılar tarafından işgal edildiği 14.yy’dan itibaren damla sakızı üretiminin ve ticaretinin merkezi olmuş. Köyün önemi ve turistik şöhreti sadece buradan gelmiyor; bir de tüm köye hakim, örneği başka yerde olmayan siyah-beyaz bir mimarisi var. Evlerin dış cephelerini süsleyen, kazıma usulüyle yapılmış bu siyah-beyaz geometrik süslemelerin hepsi birbirine benzese de aslında hiçbiri aynı değilmiş.
Köyün kafe ve restoranlarla dolu küçük bir de meydanı var. Akşam yemeği için geldiğimizde gördüğümüz kadarıyla köy meydanı gündüzden ziyade akşamları oldukça kalabalık ve canlı oluyor. Pirgi deyince aklımda yer eden resim ise; siyah- beyaz geometrik desenli evler, bu evlerin duvar ve balkonlarına asılmış ipe dizili kıpkırmızı domatesler ve Yunan köy hayatının sembolü kapı önlerinde oturan yaşlı teyzeler oldu.
Sakız Adası 1881 yılında büyük bir deprem yaşamış ve merkezdeki binaların çoğu bu depremde yıkıma uğramış. Pirgi ise, deprem fay hattında olmadığı için zarar görmeden kurtulabilmiş ve bugüne kadar en orjinal haliyle korunabilmiş adadaki birkaç köyden biri. Burada da yine arabayı köyün içine girmeden park edip gezebiliyorsunuz.
Pirgi’yi gezdikten hemen sonra Olimpi köyüne geçtik. Olimpi, adanın güneyinde sakız üretimi yapan üçüncü önemli köy. Mesta kadar popüler olmasa da, çok vaktinizi almadan gezebileceğiniz derli toplu, sempatik bir köy. Mimari yapı hep aynı; korsan saldırılarına karşı köy kale biçiminde inşa ediliyor, evler ise kale duvarlarının arasına yerleştiriliyor.
Daracık, kemerli taş sokaklar, bu sokaklarda avare dolaşan kediler ve komşu ziyaretinden dönen yaşlı teyzeler dışında Olimpi’de, Mesta ve Pirgi’ye göre fark yaratan şey bize göre sokak sanatına yer vermesi olmuş. 2018 yazından beri evlerin taş duvarlarına resmedilen rengarenk resimler çok keyifli bir hava yaratmış.
Bizim gezdiğimiz öğle saatleri siesta saati olduğundan mekanların çoğu kapalıydı, fakat köy meydanındaki Amethistos Taverna‘nın çok iyi olduğunu duyduk. Siz saatini denk getirirseniz belki denemek istersiniz. Sonuç olarak biz Olimpi’yi çok sevimli bulduk. Diğer köylerde olduğu gibi, gezmek için arabayı köyün dışına park etmek yeterli.
Bu kadar köy gezisi yeter deyip çeviriyoruz direksiyonu yine Limenas’taki mabedimiz O Sergis Taverna‘ya. Öyle acıkmışız ki, bizi dünden hatırlayan garsonun uyarılarına kulak asmadan veriyoruz yarım kilo kerevitli makarna siparişini.
Makarna beş kişiyi doyuracak kadar çok gelince tabii, ziyafete kıyıdaki balıklar ve kediler de memnuniyetle ortak oldu. Yemek sonrası ise akşam denizi için direksiyonu Agia Dynami Plajı‘na kırdık. Plajın yukarıdan görüntüsü bir içim su, fakat biri büyük, diğeri küçük iki koydan oluşan plajda büyük tarafın kalabalığı tam bizi caydıracaktı ki, araba yolu olmayan küçük koya daracık bir patikadan yürüyen birkaç kişi görüp peşlerine takıldık. Plajdan en son ayrılanlarla birlikte güneş batıncaya kadar burada vakit geçirdik.
Akşam yemeği için adresimiz, Vessa’ya çok uzak olmayan Komi. Sahil boyu sıralı birçok tavernadan gözümüze kestirdiğimiz Karabela Taverna‘da yediğimiz yemeklerden ve servisten genel olarak memnun kaldık. Yemek sonrası otele dönmek için arabaya yürürken, kulağımıza hoş gelen Yunanca şarkıların çaldığı bir bar bizi yolumuzdan çevirdi. Günü, ay ışığı eşliğinde bu şarkıları dinleyerek kapattık.
SAKIZ AĞAÇLARI, VROULİDİA VE KOMİ PLAJLARI
Bu sabah erken saatte Vessa’nın huzurlu ve sakin sokaklarında yürüyüşe çıktım. Biraz fotoğraf çekip otele geri döndüğümde, Cem çoktan uyanmış, kahvaltı ediyordu.
Öğleden sonra Türkiye’ye geçiş vapuruna yetişmek zorunda olduğumuzdan bugün için fazla plan yapmadık. Niyetimiz, adını çok duyduğumuz Vroulidia Plajı‘na ve gündüz gözü Komi’ye uğrayıp, biraz denize girip, öğle yemeği yedikten sonra vapura binmek. Vroulidia Plajı’na giderken yol üstünde damla sakızı hasadına denk gelince, hiç hesapta yokken biraz da burada durup köylüleri izleyerek vakit geçirdik.
Bir taraftan reçineleri kazırken, diğer taraftan şevkle bize baştan sona sakız elde etme işlemini anlattılar. Süreç, ağaç köklerinin etrafını beyaz killi toprakla kaplamakla başlıyor. Bunu, kuruduktan sonra yere düşen reçineler toprağa karışmasın ve toplaması kolay olsun diye yapıyorlar. Daha sonra ağacın gövdesine ve büyük dallarına kesici bir aletle çentikler atılıyor. Aradan geçen 10-20 gün sonrasında ise çentiklerden akarak kuruyup, reçine haline gelen sakız parçalarını beyaz killi zemin üzerine kazıyarak toplama işlemi yapılıyor. İşte biz tam da bu sürecin reçine kazıma aşamasına denk geldik.
Toplanan damla sakızları önce elekten geçiriliyor ve son aşama olarak sabunlu suyla yıkanıp kurutulduktan sonra paketlenmeye gidiyor. Köylülerin zoruyla birer parça reçineyi de ağzımıza attıktan sonra Vroulidia Plajı’na devam ettik.
Vroulidia Plajı adanın güneyinde organize olmayan cennet koylardan biri. Turkuvaz renkli tertemiz, berrak denizi ve sakinliğiyle görülmesi gereken önemli plaj duraklarından. Plaja, yol üstünde dinlenmek için bank da olan uzun merdivenlerle iniliyor. Buraya gelirken yanınızda mutlaka şemsiyeniz olmalı, zira gölgelik namına hiçbir şey yok. Yeme-içme için merdivenlerin başladığı noktada bir de restoran var.
Komi ise, adanın güneyinde, 3-5 tesis, çokça kafe, bar ve restoranların bulunduğu sevimli bir balıkçı köyü. Uzun ve kumluk bir plajı var. Deniz taşlık ve sığ. Plajda bulunan şezlongları, bar ve restoranlarda birşeyler yiyip içme karşılığında ücretsiz kullanabiliyorsunuz. Plaj boyu duş ve kabinler de var. Hemen herkesin memnun kalacağı, ama en çok da çocuklu ailelerin rahat edeceği bir plaj.
Komi’deki kısa deniz molasının ardından yemek için durduğumuz Katarraktis ise adanın Türkiye’ye bakan doğu kıyısında bir balıkçı köyü. Burada bulduğumuz bir tavernada çabucak birşeyler atıştırdıktan sonra Sakız’a veda ettik.
Sonuç olarak, bugüne kadar gelmeyi hep ertelediğimiz Sakız Adası’ndan güzel hislerle ayrıldık. Umarız bu yazıda paylaştığımız bilgiler sizlerin de tatilini güzelleştirmeye yardımcı olur. Biz biliyoruz ki altı güne sığdıramadığımız, görülecek daha nice otantik köyleri ve bakir koyları olan bu mastika kokulu adaya yeniden geleceğiz.
Merhabalar, öncelikle yazılarınız o kadar özenli ve detaylı ki okumak büyük bir keyif bunun için çok teşekkürler. Kapıda vize ile ya Sakız’a ya da Midilli’ye gitmek istiyoruz. İlk önceliğimiz güzel, temiz, çok dalgalı ve esintili olmayan, sakin bir denize girmek. Otelimizi buna göre seçmek istiyoruz. Yeme-içme vs için araba ile seyahat edebiliriz ama kalacağımız yer tarif ettiğim denize yakın bir yer olsun istiyoruz. Önerebileceğiniz bir yer var mıdır?
Merhaba İrem Hanım,
Öncelikle yorumunuz için teşekkürler,
Bazı Yunan adaları çok ufak olduğundan 20-30 dk sürüş ile adanın sakin bir koyunu , o güne göre seçmek mümkün.
Ne yazık ki Sakız ve Midilli böyle adalar değil. Dolayısı ile gideceğiniz tarihi Windy gibi bir uygulamadan, rüzgar yönü ve kuvveti açısından çalışmanızı tavsiye ederim.
Yaz sonunda, bu adalarda Doğu da kıyamet koparken Batı sakin olabilir ya da tersi. Yani mevsimsel rüzgarı karşıdan alan bir koy yakınında konaklamayın.
Bu görüşten bağımsız olarak, Sakız da Komi ve kuzeyi, Midilli de Scala Eressou, Tavari ve Vatera bizim favorimiz.
Keyifli seyahatler.