Oniki Adalar’ın ulaşımı en zor adası Karpathos’a (Kerpe) gitmeyi uzun zamandır planlıyorduk. Ne var ki bazen hava durumu, bazen de sefer saatlerinin uyumsuzluğu hep engel oldu. Bu bayram nihayet (2019 Şeker) hedefimizi gerçekleştirebildik ve ada gönlümüze taht kurdu. Karpathos, bizim için en iyiler arasında yerini aldı (bkz. ”Hangi Yunan Adası?”) . Sonuç olarak üç gün niyetiyle gelip altı gün kaldık.
Bu kadar beğenmemizin nedeni, öncelikle plajları ve farklı atmosferi oldu. Mimarisi özgün, o kadar ki bazı yerlerine ışınlasalar “Burası Beyrut herhalde” derdik. Öyle beyaz badanalı mavi pervazlı ev, parke taşlı sokak filan yok. Folklorik anlamda en değişik ve güzel köyü Olympi, o da tamamı ile şahsına münhasır. 1980’de asfalt yol yapılmadan önce sadece eşek sırtında ulaşılabildiğini söylersek yeterli olur sanırım.
Karpathos’un doğası da oldukça büyüleyici. Kuzeyden güneye uzanan sıradağ, adayı bir bıçak sırtı gibi ikiye ayırıyor. Batı tarafı çoğunlukla kuzey rüzgarlarını aldığından kurak ve bitki örtüsü çorak, doğu ise bizim Antalya – Kemer bölgesi gibi çam ormanları ile kaplı. İki kilometre yol gidip, bir yamaçtan diğerine geçince iklim ve bitki örtüsü değişiyor. Plajlar ve deniz ise, ister çam ormanları dibinde, ister kayalıklar arasında olsun, tek kelimeyle mükemmel. Bizim adaya aşık olmamızın asıl nedeni de bu oldu.
Nasıl gidilir ?
Bizim için de olduğu gibi, sanırım tüm gezginler için en büyük problem adaya ulaşmak. Havaalanı var, ama Atina aktarmalı Karpathos biletleri çok pahalı. O kadar kovalamamıza rağmen kişi başı 450 Eur altını göremedik; dolayısıyla tercihimiz gemi oldu.
Girişi Marmaris üzerinden Rodos’a yaptık. Hem tatilin uzunluğu, hem de sevdiğimiz için önce Halki Adası’nda iki gün konaklayıp Karpathos’a oradan geçiş yaptık. Aynı gemi Karpathos’tan devam edip, Girit ve diğer adalar üzerinden Atina Pire Limanı’na kadar gidiyor. Rodos’tan Karpathos’a yolculuk ise toplam altı saat sürüyor (21 Eur/kişi).
Gemi oldukça rahat; ister güvertede püfür püfür sandalyelerde takılın, ister aşağıda lounge bölümünde, ya da pulman koltuklarda kestirin, yolculuk problem olmuyor. Sıkıntı şu ki; düşük sezonda haftada 2, yüksek sezonda 3 sefer var (https://www.anek.gr/tr/) .Tatil planınız gemi sefer saatlerine uymak zorunda; bu yüzden gidişte veya dönüşte Rodos’ta ekstra konaklama yapmak zorunda kalabilirsiniz. Bu da Karpathos’u zorlaştıran temel etken. Bir de Kos’tan direkt sefer var, ama o da haftada bir.
Diğer ipuçları şu şekilde: Rodos’ta gümrüklü, yani Türkiye’den gelişte indiğiniz liman ile feribot limanı farklı. Feribot limanı, yürümek için oldukça uzak. İki liman arası taksi ile 10 Eur tutuyor. Rodos’ta konaklama için eski şehrin hemen dışında bir yerde kalmanızı tavsiye ederim. Eski şehrin içindeki mozaik taşlı yollar ve araba girmeyen sokaklar, valizlerle bugün gir, yarın çık operasyonunda sizi üzebilir.
Karpathos’a gelince, gemi iki farklı limanda duruyor. İlk durduğu liman olan Diafani’de değil, ikinci, yani merkez liman olan Pigadia’da inin. Nedenini adayı gezince anlayacaksınız. Eskiden aralarında karayolu bağlantısı yokmuş, şimdi var, ama yol bir buçuk saat sürüyor.
Nerede kalınır ?
Adada araba kiralamanızı öneririm. Otobüsler de var tabii, ama her plaj ve noktaya bunlarla gidemezsiniz. Bir de iki defa otobüs kaçırsanız, ki ben kesin kaçırırım, vereceğiniz taksi parası kirayı geçecektir emin olun. Cip veya motor tercihi size kalmış. Yollar ciddi virajlı; bazı plajların yolu da toprak. Bir diğer ipucu da kiralama ofisleri ile alakalı.Bunlar Pigadia limanına bayağı uzak (“Nasılsa limandadır” ukalalığı ile hareket ettiğimden, o sıcakta yürürken kendime bayağı sövdüm), arabayı getirmeleri için telefon açın ya da taksiye binin.
Bizim, planlama yaparken en çok takıldığımız nokta, bu büyük adanın hangi bölgesinde kalacağımız oldu. Başta, gönlümüze göre takılırız diye rezervasyonu sadece ilk iki gece için yaptık, ama sonra adayı turladıkça daha çok sevdiğimiz bir yer olmadı ve hep ilk kararımız olan Amoopi (diğer adı Lakki) de kaldık. Belki bir alternatif Kato Lefkos olabilirdi, ama Diafani değil, Arkasa ve merkez Pigadia kesinlikle değil. Hatta bu son iki şehri oldukça sevimsiz bile bulduk. Amoopi’nin avantajı, birçok yere yakın olması ve güney plajlarının genelde rüzgar almayışı.
Öte yandan şunu söylemekte fayda var, Amoopi turistik bir yer, ama vıkır vıkır değil. Bir barlar sokağı, ya da alışveriş caddesi yok örneğin. Akşam saat 11’de kesif sessizlik hakim oluyor. Hareket ve eğlence istiyorsanız Pigadia’da kalmalısınız. Yine de bu adanın bir Mikonos olmadığını hatırlatalım.
Yapılacaklar listesi ise: doğal güzellikler, plajlar ve Olympos köyü ziyaretinden oluşuyor. Rehber kitaplarda doğa yürüyüşü, bisiklet turu filan da gördük, ama ada topoğrafyasını görünce “kalsın bu sefer” dedik 🙂 . Plajlar için fazla söze gerek yok, fotoğraflar konuşsun. Sadece şu bilgi önemli, adanın tamamında el birliği etmişcesine tüm plajlarda tarife aynı. İki şezlong ve şemsiye için günlük 8 Eur ödeniyor. “Ben bi saat durup çıkacaktım” muhabbeti yok, para ödemek istemiyorsanız boş bir yere havlunuzu serebilirsiniz. Bunların çoğunda bu ücret karşılığında duş da yok üstelik. Güney ve batı tarafı plajlarına sadece karayolu ile ulaşım mümkün. Doğu tarafı için bir alternatif Pigadia’dan kalkan günübirlikçi teknelere binmek; üç – dört plajda deniz molası verip, yemek servis ediyorlar. Bunlar hakkında bilgiyi indiğiniz limanda alabilirsiniz.
Ulaşımı en kolay plajlar güney tarafında. Havaalanı ile Pigadia arasında, birbirine bitişik, ya da maksimum 3-5 km mesafedeler. Bunlardan bizim favorilerimiz ve nedenleri şu şekilde:
Vatha plajı: İnanılmaz berrak, masmavi bir suyu var, dibi kum ve biz gittiğimizde sadece bir çift vardı. Tavernası var, ama bize pek parlak görünmedi; yanınızda birşeyler götürün.
Votsalakia plajının, manzarası güzel, dibi kayalık. Yanıbaşında market ve tavernalar var. Ulaşımı da kolay. Hemen dibinde otopark var. Ayrıca Lakki’nin çok yerinden de yürüyerek ulaşılabilir. Zaten sahil boyunca inşa edilmiş olan yaklaşık 1500 mt lik yürüyüş yolu, bu plajı, büyük ve küçük Amoopi ve Kastellia plajlarını ve bir çok tesisi sahilden bağlıyor.
Diğer tercihimiz Diakoftis, bunların en uzak olanı. Havaalanının deniz tarafında. Navigasyon havaalanının içinden geçirmeye çalışıyor, ama yanlış. Etrafından dolanmak ve 3 km bozuk toprak yol gitmek gerekli, ama buna değer. Bir büfe var, sadece soğuk sandviç, salata ve tabii ki içecek satıyor. Deniz olağanüstü. Damatria ile Havaalanı arasında kalan diğer plajlar ise sörfçüler tarafından tercih ediliyor. Az önce bahsi geçen büyük ve küçük Amoopi ise tamamen ince kum, dolayısı ile çocukluların birinci tercihi (birazcık daha gürültülü).
Doğu tarafında da oldukça fazla plaj var. Bunlardan asfalt yol ile gidilenlerin tümü güzel. Pigadia’dan kuzeye doğru sıralayacak olursak: Achata, anayoldan 4 km lik bir inişle ulaşılan, iri çakıl taşlı bir plaj. Doğal gölge yok. Adanın kartpostal resim karelerinden biri burada çekiliyor. Sadece bir tavernası var, ama biz burada yemedik.
Bir kuzeyindeki Kira Panagia, aslında küçük bir yerleşim yeri. Doğu tarafında en az beğendiğimiz plaj burası oldu. Anayoldan ayrılıp oldukça virajlı bir yoldan inilen plajda şehre gelince, yol kenarında uygun yere park etmek gerekli. Yemek için 3-4 seçenek var.
Bir üzerindeki plaj Apella. Burası adanın sembolü. Zaten belki en güzel plajı. Doğal gölge bulma şansı var. Bir restoranı var, ama denize indikten sonra geri çıkmak istemezsiniz. İpucu: yolun sonuna kadar gidip çöp bidonundan sola dönün (denize en yakın park). Arkasındaki dağlar nedeni ile güneşi en erken kaybeden plaj burası; fazla akşama kalmayın.
Daha kuzeydeki Agios Nikolaos da bir balıkçı köyü aslında. Stoa şehrinden aşağı doğru iniliyor. Adada en iyi yemeği burada To Votsalo Taverna’da yedik. Deniz, dağdan gelen su kaynağı nedeniyle yer yer buzz. Haritaya bakan normal bir gezgin “Bunların hepsini bir günde yaparım” diye düşünebilir; bu mantık, iniş çıkış süreleri ile birlikte ütopya. Bunu yapmanın tek yolu, en yukarıda bahsi geçen tekne turunu satın almak.
Batıda ise fazla plaj yok, olanların en güzeli, ve belki görülmesi gerekeni Kato Lefkos. Bir de Finiki balıkçı köyü var. Plajı minicik, ama yemek için oldukça sempatik bir yer.
Olympos köyü ise oldukça değişik. Zaten araba girmediğinden, tenha sokakları, yerel kıyafet giyen insanları, eski evleri ile zaman burada durmuş sanki. Köy, 700mt irtifada konumlanmış bir kartal yuvası gibi; vahşi manzarası ile büyülüyor insanı. Köyü fotoğraflamak ise oldukça zor. Bir yamacı doğu ışığını, manzara yamacı batı ışığını aldığından, ziyaret saati seçiminiz bir tarafı feda etmenizi gerektirecek. Biz Apella’ya gittiğimiz günün devamında, akşam saatlerinde gördük Olympos’u. Zaten oldukça turistik olduğundan, günübirlikçi otobüsleri 10 civarında gelip 4-5 civarında dönüyor.
Diğer alternatif, adanın kuzeyine 1-2 gece ayırmak. Örneğin, Kato Lefkos’ta (ki yine de uzak), ya da Diafani’de geceleyerek program yapabilirsiniz. Bu size – bizim isteyip yapamadığımız- Diafani çıkışlı Saria Adası ve kıyıları tekne turunu yapmayı da sağlayabilir, size kalmış.
Nerede yenir?
Karpathos bu açıdan da ilginç bir ada; ilk defa bir Yunan Adası’nda en yerel yemeğin soğanlı ev yapımı erişte (makarunes) olması bizi şaşırttı. Üstelik sevdiğimiz %100 Yunan Tavernası konseptinde sadece bir iki yer bulabildik.
Kalan tavernaların tamamı turistik nitelikteydi. Fakat bu sizde yanlış algıya yol açmasın; buradaki turistik, Rodos veya Kos’taki gibi değil kesinlikle. Anlamı sadece Yunan tarzında olmayışı, yoksa gayet düzgün ve kaliteli.
Nedeni ise şu: Adanın çoğu ekonomik şartlardan ötürü turizm gelişmeden önce (yani 80ler öncesi) Amerika’ya göç etmiş. Şimdilerde geri dönüp turizm yatırımı yapıyorlar. Yerel turizm, yani Yunan müşteri fazla olmadığı için servis Amerikan tarzı ve Avrupalıya göre (özellikle de İtalyan) evrilmiş.
Porsiyonlar büyük ve komple öğün niteliğinde. Kullanılan malzemeler de kesinlikle çok kaliteli. Yani diğer adalardaki gibi 4 meze, 1 ahtapot, 1 balık söylerseniz fenalık geçirirsiniz. Ahtapot veya kalamar dediğinizde zaten salata, patates kızartması, biraz pirinç filan gibi garnitürle birlikte, büyük bir tabakta geliyor. Şahsen bizim haz etmediğimiz bir greko-amerikan tarzı, ama kötü değil. Sonuç olarak bizim keyif aldığımız mekanlar: To Votsalo , Calypso, 4 Seasons ve Marina oldu, ama Finiki’deki diğer mekanları da gözümüz kesti. Öte yandan birkaç duble ile virajlı yollarda araç kullanmak istemediğimizden, akşamları hep Amoopi’de yedik.
Son söz, Karpathos gitmesi zor olsa da, denizi ile iz bırakan bir ada…
Tekrar görüşmek üzere….
bravo. çok güzel ve objektif özetlemişsiniz. gezgin cesaretinizden dolayı da sizi tebrik ederim. istifade ettim. teşekkürler.
Teşekkürler Alper Bey.
Bilgiler çok güzel ve açık ancak merak ediyorum;
Doğrudan karpathos a ulaşım varmı yoksa marmaristen gemiye binip aktarma yaparak mı gitmek gerekiyor. Aktarmalarda inmek gerekiyormu yoksa gemi biraz durup devam mı ediyor? Türk ürünlerine muadil şeyler bulacağımız marketler var mı? Arabayı adaya gelir gelmez kiralayabileceğimiz bir yer varmı?
Teşekkürler
Merhaba Seher Hanım,
Doğrudan ulaşmak mümkün değil. Aegean Air in Atina aktarmalı seferleri var.
Deniz yolu ile önce Rodos, buradan gümrük girişi yaptıktan sonra, o gece ya da ertesi gün Karpathos feribotuna binebilirsiniz. Tek durak Halki adası ve inmeye gerek yok. Önceden rez yaparsanız limana getiriyorlar aracı.
Türk ürün muadilini tam olarak anlamadım, ama Yunan Feta peyniri, bizim inek beyaz peynire, ve yoğurdu bizim yoğurda direk muadil. Sebze meyve zaten aynı, Bunun dışında bir tek et ürünlerinde sorun olabilir . Onu da marketçiye sormak gerekli.
İlk Yunan adanız olacak ise tecrübeyi yakın adalarda yapmanızı öneririm.
(Bir de normal vizeniz var diye algılıyorum, kapı vizesi ile Karpathos a geçemezsiniz – kanunen-)
Keyifli seyahatler